Fujiwalk Film Önerileri

Merhabalar. Fujiwalk film önerilerinde bizi derinden etkileyen ve defalarca izlediğimiz 8 adet önerimiz var. Özellikle Abbas, Angelopoulos ve Tarkovsky filmlerinden önerilerimiz devam edecek. Bu filmler tüm fotoğrafçıların kesin olarak izlemesi gereken filmlerden derlendi. Cinematografik olarak çok güçlü olan filmlerin derin anlamları için yüzeysel bir izlemeden kaçınmanızı ve tüm dikkatinizi vererek izlemenizi tavsiye ederiz. Hatta mümkünse ikinci izlemeleride mutlaka yapın. Yeni film önerilerinde görüşmek üzere sağlıkla kalın.

24 Frames : Abbas Kiarostami

Kiarostami son filmiyle ilgili olarak şunları söylemişti: “Bir sanatçının bir sahnede gerçeği ne derecede yansıtmayı amaçladığını hep merak etmişimdir. Ressamlar yalnızca bir kare gerçekliği yakalar. Ne öncesi ne de sonrasından eser yoktur. ’24 Frames’de yıllar boyunca çektiğim fotoğrafları kullanmaya karar verdim. Yakaladığım her bir anın öncesi ve sonranın nasıl olacağına dair kurduğum dört buçuk dakikalık hayalimi de ekledim.”

Kirazın Tadı : Abbas Kiarostami

Toprağın öyküsüyle başlayan bir film ” Kirazın Tadı” (Ta’m-e gīlās). Yönetmenliğini ve senaryosunu Abbas Kiyarüstemi’nin üstlendiği filimde; İntihar etme kararı aldıktan sonra, parayla mezarına toprak atacak birisini bulmak için yola koyulan Badii’nin hikâyesi anlatılır. Kirazın Tadı, doğasıyla bizi büyüleyen İran filmlerinin dışında kalır, her bir sahne kurak ve tozludur.

  • Ulis’in Bakışı : Teodoros Angelopoulos

    Sürgündeki bir Yunan film yapımcısı, Manakis kardeşler tarafından çekilen bir filmin kayıtlı olduğu üç bobini arayıp bulmak üzere, savaş içinde acı çeken insanların arasından geçeceği, tüm Balkanları boydan boya aşması gereken bir yolculuğa çıkar.

Angelopoulos, filminde alışılmışın dışında geniş plan çekimler kullanır. Hareketli görüntülere ve kolay izlenen ve kolay anlaşılan filmlere alışkın izleyiciye uymayan, uzun ve pek çok kez durgun sekanslar kullanır. Angelopoulos’un Ulis’in Bakışı filmini anlamak, Yunan mitolojisini bilmeyi gerektirir. Filmde mitolojik öğelere sık yer verilmektedir.

  • Ağlayan Çayır :  Teodoros Angelopoulos

    Başrolünde ağulu bir müzik olan bu ağıt Bolşevik devrimi sonrası Odessa’dan sürülen Rumların, ağaları önde, Selanik yakınlarında olduğu düşünülen bir çayıra gelmeleriyle başlar. Filmin bu ilk sahnesi aynı zamanda Angelopoulos’un kullanacağı göstergeleri tanıttığı bir sekanstır.

Odessa’dan gelen grubun ağası ve onun ailesi filmin başkahramanları, Angelopoulos’un kendi babasının adını verdiği Spiro Ağa, Odessa’dan gelirken yanında bir de küçük Eleni getirir. İlk sahneden son sahneye kadar erkeklerin yarattığı tüm acılar bu kadının etrafında geçecek biçimde anlatılır.

Filmin başrolünde müzik olması, Spiro’nun oğlunun bir müzisyen olması, akordeon çalması, Angelopoulos’un filminin karakteristik özellikleri arasında sayılabilir. Fonda Yunan tarihi kan ve gözyaşlarıyla yazılırken, Niko’nun çabalarıyla kurulan bir orkestranın yaptığı müzik duyulur sürekli olarak. Türk ezgileri, Rum ezgilerine karışır. Coşkulu dans müzikleri çalarken dahi, bir hüzün ve ağlama isteği hissedilir.Su, bayraklar, siyah bayraklar, beyaz bayraklar, beyaz çarşaflar, kayıklar Angelopoulos’un film boyunca kullandığı imgelerdir.

  • Sonsuzluk ve Birgün : Teodoros Angelopoulos

    Sonsuzluk kadar özgür, bir gün kadar tutsak…

Ön planda ölmek üzere olan bir adamın kliniğe yatmadan önceki gününü anlatan Sonsuzluk ve Bir Gün, arka planında da var olmanın sonsuz tanımsızlığını irdeliyor. Film boyunca yaşamla-ölüm arasındaki sınırı algılamaya çalışan Angelopoulos, ilk bölümde Alexander ile ailesi arasındaki boşlukta gezindiriyor kamerasını. İkinci bölümdeyse, farklı etnik kökenler veya coğrafi sınırların insan ilişkilerini engelleyemeyeceğini göstermek adına Alexander’ın küçük bir Arnavut çocuğu ile başlayan dostluğuyla sarsıcı bir ironi kuruyor.
Eleni Karaindrou ve Mikis Theodorakis’in insanın yüreğini burkan ezgileri ile Angelopoulos’un derinlikli felsefi yaklaşımlarını birbirine harmanlayan Sonsuzluk ve Bir Gün filmi biterken aklımızda tek bir soru kalıyor: “Yarın ne kadar sürecek?”

  • Stalker (İz Sürücü) : Andrei Tarkovsky

    Tarkovsky`nin bilimkurgu filmi Solaris`inin büyük başarı kazanması üzerine, Sovyet filminin de Hollywood filminin yaptığı her şeyi yapabileceğini kanıtlamak amacıyla bu film için çok geniş bir bütçe ayrıldı. Filmin ilk olarak sansasyonel özel efektler ve ilginç yan hikâyelerle dolu olması bekleniyordu.
  • Tarkovsky, bütün özel efektleri ve bütün yan hikâyeleri senaryodan çıkardı ve tamamen orijinal hikâyeye ve bu hikâyenin asıl sorusuna odaklandı: “Eğer en derindeki dileğinizi gerçekleştirme fırsatınız olsaydı, bunu gerçekten ister miydiniz ?” . Ayrıca hikâye üç kişi üzerine kurulu biçimde tekrar yazıldı.

Çekimler tamamlandıktan sonra ekip Moskova`ya döndü; fakat filmin bir laboratuvar kazası sonucu harap olduğunu gördü (bazıları filmin Sovyet sansürüne takıldığını ve bilerek yok edildiğini söyler).Filmi tekrar çekmekten başka yol yoktu, ikinci çekimler başladığında iklim daha kötüydü, benzer sahneleri tekrar çekmek sinir bozucuydu ve bu yüzden filmdeki karakterlerin korkmuş ve kederli halleri aslında tam anlamıyla bir rol değildir.

Uzak : Nuri Bilge Ceylan

Sadece Türkiye sinemasının değil, dünya sinemasının da son yıllardaki en başarılı yönetmenlerinden olduğu su götürmez bir gerçek olan Nuri Bilge Ceylan, üçüncü uzun metrajlı filmi Uzak’ta kamerasını İstanbul’a çevirir. Önceki iki filminde, taşranın, o çevrede yaşayan bireylerin sıkıntılarına eğilen Ceylan, Taşra Üçlemesi’nin son halkasında bu filmlerdeki karakterlerden birini İstanbul’a getirir adeta. Yaşadığı Kasaba’da kendi için bir gelecek göremeyip İstanbul’a gelerek bir akrabasının yanından yaşamaya başlayan Yusuf’un merkezinde yer aldığı Uzak, İstanbul’un 2000’lerle birlikte aldığı hâli başarıyla yansıtır. Bu İstanbul’da taşradan büyük şehre gelenlerin bir kısmı kendilerini “kurtarmışlar”, bir kısmı ise şehrin çeperlerine, gecekondu mahallelerine itilmişlerdir. Ama Yusuf, bunun için bile geç kalmış gibidir. Onun geldiği İstanbul’un taşı toprağı altın değil, yığınların üst üste yaşadığı bir hengamedir. Bu hengame, Yusuf’u sürekli dışarı, uzağa itmektedir.

Kış Uykusu : Nuri Bilge Ceylan

Aydın (Bilginer) emekli bir oyuncudur; aktörlüğü bıraktıktan sonra Orta Anadolu’da kendi halinde küçük bir otelde çalışarak günlerini geçirir. Hayatında ise iki kadın vardır: Kendisine her anlamda uzak ve soğuk olan genç karısı Nihal (Sözen) ve boşanmış olan kız kardeşi Necla (Akbağ). Aydın tiyatroculuktan emekli olduktan sonra, babasından kalan mülkü idare etmek üzere eşi ve ablasıyla birlikte Kapadokya’daki otele yerleşmiştir. Kapadokya’daki otelde Aydın’ın hayatı etrafında olup bitenlerlele lgili hiçbir sorumluluk taşıma gereği hissetmediği için çok durağandır. Filmin hikâyesi Aydın’ın gerçekle arasındaki mesafeyi kapatıp kapatamayacağı sorununun etrafında şekillenir.

©️Hüseyin Aldırmaz. Bütün yayın hakları saklıdır. Kaynak gösterilerek tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yazar ve fotoğrafçının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

www.huseyinaldirmaz.com

Lütfen bu gönderiyi paylaşın, bilgi paylaştıkça çoğalır. Beni İnstagram'da takip etmeyi unutmayın. @huseyinaldirmaz