Sokak Fotoğrafında ‘Görme Pratiği’ – Konuya Yaklaşın

Görme Pratiği

Konuya Yaklaşın

Sanırım sokak fotoğrafçılığı ile uğraşmaya başlayanların hatta uzun süredir bu konuda çalışan birçok fotoğrafçının ortak korkusu bu başlık. Yaklaşmak

İnsana Yaklaşmak

İnsana yaklaşmak, özellikle izin almadan candid denilen tarzla fotoğraf almak günümüzde riskli bir durum. Görüldüğünüzde alacağınız tepkiyi önceden kestiremediğiniz için her şeye hazırlıklı olmanız gerekiyor. Bu korku ve endişe hali bazı sokak fotoğrafçılarını tele objektif kullanmaya itiyor. Tele objektif kullanmanın ne sakıncası var diye sorabilirsiniz. Aslında çok fazla sakıncası var.
En önemlisi uzun odaklı lens kullandığınız için konunuzla aranızdaki mesafeyi çok fazla açmak zorunda kalıyorsunuz. Bu hem perspektifi değiştiriyor hem de mesafe nedeniyle aranıza bir sürü obje girmesine sebep oluyor. Tele objektifler konuya olan uzaklığınızla birlikte “perspektif yığılması” dediğimiz etkiye de sebep oluyor. Alan derinliği sığlaşıyor, konu fondan kopuyor. Moda fotoğrafı veya vesikalık gibi yakın plan bir portre çekiyorsanız buraya kadar her şey yolunda görünebilir; fakat biz sokak fotoğrafı çekerken mekân da kadraja dahil olsun ve izleyici fotoğrafın içine girebilsin diye daha geniş açılı objektiflere ihtiyaç duyuyoruz. Tabi ki tele objektiflerle de çalışılabilir. Burada kesin kurallardan bahsetmiyorum.

Beni en çok ilgilendiren durum perspektif. Özellikle dar mekanlarda zaten tele objektif kullanmanız imkânsız. Dar mekândan kastım sadece iç mekanlar değil, sokaklar da aslında genelde size fazla çalışma alanı sunmaz ve belli bir mesafeye sıkışmanıza sebep olur. Toplu taşıma araçları mesela; vapur veya trenler sizi geniş açı kullanmaya mecbur eder. Bu nedenle de ister istemez konunuza yaklaşmak zorunda kalırsınız. 

Peki yaklaşırsak ne olur? Sokaktaki insanların birçoğu farklı sebeplerle fotoğrafının çekilmesine pek sıcak bakmıyor. Bu ise biz fotoğrafçıları bir yol ayrımına sokuyor ve bir karar vermek zorunda bırakıyor. Candid yani gizlice, çaktırmadan mı çekeceğiz yoksa gidip “merhaba” diyerek fotoğraf için izin mi isteyeceğiz? Her iki durumun da kendine has avantajları ve dezavantajları var. 

İzin Almalı mıyız?

İzin isteyerek çekmeye kalkarsak ne olur önce buna bakalım. İlk olasılık, kişi size izin vermez, fotoğrafı alamazsınız ve konu kapanır, oradan uzaklaşırsınız. Fotoğrafı kaçırdınız. İkincisi “merhaba” dediniz, derdinizi anlattınız ve fotoğraf için izni aldınız. Nasıl bir fotoğraf istediğinize bağlı olarak gerekli düzenlemeyi hızlıca zihninizde oluşturmalısınız. Fotoğrafını çekmek istediğiniz kişinin en doğal halini yani ilk gördüğünüz halini çekmek istiyorsanız kişinin sizi unutmasını sağlamanız gerekir. Yani kişiye fotoğrafı nasıl çekmek istediğinizi anlatıp doğal haliyle orada her ne yapıyorsa yapmaya devam etmesini ve sizi unutmasını söylemelisiniz.
Belki sigarasını içerken dalıp giden karakteristik bir yüz ifadesiydi gördüğünüz, kişinin bu halinin devamını sağlamanız gerekiyor. Başarabilirseniz en doğal haliyle birkaç fotoğraf çekebilmeniz mümkün. Fakat belirtmekte fayda var ki insanlar genelde makine karşısında rahat hissetmedikleri için o doğal hallerine dönemeyebiliyorlar ve aldığınız fotoğraf yapay bir ifadenin ötesine geçemiyor. En doğal halleriyle fotoğraf alabilmek de mümkün olabiliyor tabii ki. Bu noktada iletişim beceriniz çok önemli. Karşınızdaki kişinin güvenini kazanmanız, derdinizi en açık haliyle anlatmanız ve gerçekten o insanı tanımak istediğinizi ifade edebilmeniz gerekiyor. 

İzin Almadan Çekersek Ne Olur?

İkinci durum izin almadan, hatta yakından fark ettirmeden fotoğraf çekmek. Burada işiniz bir hayli zor. Birincisi çekingen veya ürkek olmamalısınız. Fotoğrafı gördünüz, konuya yaklaştınız ve çektiniz fakat kişi sizi gördü ve ters bir tepkiyle karşılaştınız. Ne yapacaksınız? Öncelikle asla ters bir davranışta bulunmayın. Gülümseyin ve fotoğrafı neden çektiğinizi kişiye açıklayın. Kötü bir niyetinizin olmadığını, fotoğrafı ticari bir amaçla çekmediğinizi; gazete, dergi gibi mecralarda kullanmayacağınızı, tamamen amatör olarak çektiğinizi anlatın. Buna rağmen kişi sert tavrını sürdürüyorsa ve fotoğrafı silmenizi istiyorsa hiç tartışmaya girmeden fotoğrafı silin. Fotoğrafı her şeye rağmen silmek istemiyorsanız o zaman her türlü tatsızlığa hazır olun. Benim tavsiyem bu tartışmalara girmeden en yapıcı şekilde olayı halletmeniz yönünde olacak. 

Gelin bu konuyu örnek bir fotoğraf üzerinden sonlandıralım. 

Hüseyin Aldırmaz / Fujifilm X100

Yukarıdaki fotoğrafı bir vapur yolculuğu sırasında çektim. Kadıköy’den Eminönü’ne gidiyorum. Her zamanki gibi vapur seyahatimi oturarak sürdürmek yerine fotoğraf çekmek için vapur içinde gezinerek sürdürmeye karar veriyorum. Vapur henüz hareket etmişken arka tarafa açık bölüme çıkıyorum ve kulağında kulaklık, gözleri kapalı vapurun kenarında oturan bu arkadaşı fark ediyorum. Boynumda 35mm sabit objektifli bir makine var. Uzak bir noktadan bir test çekimi yapıyorum. Vapur henüz Haydarpaşa garının yanından geçerken zihnimde bir fotoğraf oluşuyor. Bu arada müzik dinleyen arkadaş ara sıra gözlerini açıyor ve sonra tekrar kapatarak ruhani bir tavır içinde yolculuğuna devam ediyor. 

Kafamda oluşan kompozisyon bir portre üzerinden İstanbul’u anlatmak üzerine şekilleniyor. Bu da tarihi yarımadayı kadraja dahil etmem sonucunu doğuruyor. İlk yaptığım test çekiminde çok uzakta kaldığımı fark ettiğim için artık modelime yaklaşmam gerektiğini biliyorum. Ve gidip tam karşısındaki bankın çaprazına oturuyorum. Bu aşamada elim asla makineme gitmiyor ve kesinlikle göz teması kurmuyorum. Ona verdiğim mesaj şu; “ben de senin gibi vapur yolculuğu yapıyorum, fotoğrafını çekmek için burada değilim”. Aslında tabii ki fotoğrafını çekmek için oradayım J Peki ne bekliyorum? Elbette tarihi yarımadanın kadrajıma girmesini. Vapur hareket ettikten aşağı yukarı 10 dakika sonra fon istediğim gibi kadrajımda belirmeye başlıyor ve ben artık modelimin o ruhani haline bürünmesi bekleyerek uygun anda deklanşöre basarak fotoğrafımı alıyorum.

Elimdeki makinede 35mm sabit objektif olduğunu yazmıştım, bu da şu demek oluyor; modelle aramdaki mesafeyi çok iyi belirlemem gerekiyor ki tam istediğim kadrajı alabileyim. 

Sonuç Fotoğraf

Sonuç fotoğrafa baktığımızda sadece modele yönelik bir kadraj yapsam elimde bir portre fotoğraf olacakken, İstanbul’u da kadraja dahil ederek artık kompozisyonu çok daha güçlü bir İstanbul fotoğrafım var. Fotoğraf bana adeta “İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı” diyor.

Sonuç olarak bu fotoğrafı tele objektifle çekmeniz imkânsız. Bu perspektifi elde edebilmenin yolu geniş açılı bir objektifle konuya yaklaşmaktan geçiyor. Üzerinizdeki tüm çekingenliği atın. Konunuzla yüz yüze, hatta bazen göz göze gelin. O gözler size ne yapmanız gerektiğini söyleyecek. 

©️Hüseyin Aldırmaz. Bütün yayın hakları saklıdır. Kaynak gösterilerek tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yazar ve fotoğrafçının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Yazar: www.huseyinaldirmaz.com

Lütfen bu gönderiyi paylaşın, bilgi paylaştıkça çoğalır. Beni İnstagram'da takip etmeyi unutmayın. @huseyinaldirmaz