Fotoğrafik Saldırganlık

Fotografik Saldırganlık

Fotoğrafın bu denli yaygınlaşmasının bir sonucu olarak kalabalık gruplar halinde gezmek veya eğitimler yapmak da kaçınılmaz oldu. Fotoğrafın bireysel bir iş olduğuna olan inancım bir tarafa, işin sosyalleşme boyutunda kalabalıktan uzak kalmak zor görünüyor. Fotoğrafçı olmak son teknoloji ürünü bir makine ile deklanşöre basmaktan ibaret olamaz. Fotoğrafın bir kültür olduğunu, bir felsefesi olduğunu unutmamak gerekir. Her şeyden önce insanla çalışılacaksa konunuzla belli bir saygı çerçevesi içinde kalmanız gerektiğini düşünüyorum. En büyük sıkıntı fotoğraf makinesi olan kişinin her hakkı kendisinde görmesi. Unutmayın ki konu ne olursa olsun yüz yüze geldiğinizde onunla yabancı sayılırsınız. Karşısındaki kişinin de hakları olduğunu umursamamak ve bu saldırganlıkla işini yapmak en çok fotoğrafı çekilen kişiye ve sonrasında da fotoğrafa ve fotoğrafçılara zarar veriyor. Fotoğraf grupları içinde toplu yapılan etkinliklerde göze çarpan en önemli sorun budur. 

Bir diğer konu ise fotoğrafçıların birbirlerine karşı olan saygısızlıkları ve saldırganlıklarıdır. Fotoğraf topluluğu olsun ya da olmasın, 2-3 kişi bir araya gelip belli bir konunun fotoğrafını çekmeye kalktığında genellikle bir köşe kapma yarışı ortaya çıkıyor. Herkes daha iyi bir bakış noktasından konuya yaklaşmak derdine düşüyor. Hâl böyle olunca birileri diğerlerinin önüne geçebiliyor, hafiften omuz sürtmeler ve itiş kakışlara çokça şahit oluyorum. Fotoğraf eğer bir sosyalleşme ortamı yaratacaksa bu davranış biçimiyle bana göre mümkün değil. Her şeyden önce insanların mental olarak fotoğrafın dışına çıkabilmesi ve kendi içinde belli saygı ve sevgi çerçevesinde ortaya iyi bir birliktelik koyabilmesi gerekir. Aksi hâlde, fotoğrafla birlikte egoların devreye girmesi ve topluluk içinde bir üstünlük savaşının olması da kaçınılmazdır. Bu durum toplu olarak yapılan fotoğraf eğitimi, seyahat ve türlü çekim ortamlarında yukarıda bahsettiğim itiş kakışlara sebep olacak ve her türlü saygısızlığa da zemin hazırlayacaktır. 

Fotoğrafçıların birbirleriyle olan bu durumunu bir kenara bırakarak tekrar fotoğrafçının konusuna karşı ortaya koyduğu saldırgan tutuma dönelim. Burada fotoğraf eğitimlerine bir parantez açmak istiyorum. Özellikle eğitmen konusu ciddi bir sıkıntı doğurmaktadır. Neden?

Fotoğraf eğitmeni olduğunu iddia eden çok sayıda insanın fotoğraf geçmişine, portfolyosuna ve sosyal ilişkilerine baktığımızda bırakın eğitim vermeyi, aslında sağlam bir eğitim alması gerektiğini görmek için kâhin olmaya gerek yok. Fotoğraf eğitimi vermek sadece işin tekniğini öğretmekten ibaret olabilir mi? Eğitmenin egosu çok yüksekse kendini belli bir yere koyup eğitime gelen insanları tabiri caizse acemi, henüz hiçbir şey bilmeyen ve eğitmenin konumuna asla ulaşamayacaklarmış gibi bir noktaya koyması kaçınılmazdır. İşte bu tutum daha en başından eğitime sekte vuracaktır. Çünkü eğitmen bildiği her şeyi öğrencilerine öğretmekten kesin olarak kaçınacak ve yüzeysel bilgilerle eğitimleri geçiştirecektir. Eğitmenin donanımlı, belli bir birikim ve deneyime sahip olması ve fotoğrafın dışında da birçok konuda tavsiye, öğüt ve bilgi aktarabilmesi gerekir. İşte bunların en başında fotoğrafçının konusuna karşı saygılı olması konusu gelir. 

Bu konuda fotoğraf derneklerine çok iş düşüyor aslında ama maalesef yukarıda bahsettiğim ego ve öğrencilerin küçük görülmesi konusu da en çok derneklerde vücut buluyor. Türkiye’deki tüm fotoğraf derneklerinin şapkasını önüne koyarak şu soruyu kendine sorması şart; “Fotoğraf eğitmenlerini doğru seçiyor muyuz?” Eş, dost, tanıdıkla bu işlerin yürümediği açıktır.

Şu durumla yıllardır çok fazla karşılaşıyorum. Kişi önce benden temel fotoğrafçılık eğitimi alıyor, sonra herhangi bir atölye veya uzun soluklu projeme katılıp toplamda en fazla 1 yıl eğitim alıyor. Bu sürenin sonunda fotoğrafçı olduğuna inanan ve bu da yetmez gibi artık eğitim vereceğini düşünen kimi arkadaşlar sosyal medyanın da gücüyle “Fotoğraf eğitimleri” vermeye başlıyor. Peki buradan sonrası nasıl şekillenecek? Henüz kendi eğitimini tamamlamamış, fotoğrafı içselleştirememiş, okumamış, yazmamış, fotoğraf adına hiçbir üretimi olmayan bu arkadaşlar nasıl fotoğrafçı yetiştirecek? Bir eğitmenin önce iki lafı bir araya getirebilmesi, sonra da karşısındakinin bilgi seviyesine göre konuyu en anlaşılır biçimde anlatması ve daha da önemlisi uygulatabilmesi gerekir. “Herkese makine veriyoruz, Türkiye’nin en ucuz ve en çok tercih edilen kursuyuz” söylemleri insanları avlamaktan başka bir işe yaramaz. Bir eğitmenin gerçekten nasıl eğitimler verdiğini, bu iş için yeterli olup olmadığını anlamanın bir yolu da eğitim verdiği insanların önce davranış ve fotoğrafa bakışlarına sonra da portfolyolarına bakmaktır.

Fotoğraf grupları içinde her meslekten ve sosyokültürel konumdan insan mevcut. Günümüzde hobi amaçlı olarak fotoğrafçılıkla uğraşan bu kitle cep telefonlarının kameralarındaki iyileştirmelerden sonra iyice artmış durumda. Bu kötü bir şey değil tabii ki. Ancak bu durum insanların fotoğrafı sadece deklanşöre basmaktan ibaret saymalarına sebep oluyor. Aslına bakarsanız durum hiç de böyle değil. Bazı arkadaşlarımın, fotoğraf eğitimlerine karşı olduğunu sohbet ortamlarında duyuyorum. Enstantane ve diyaframı kendi kendilerine de öğrenebileceklerini söyleyen bu arkadaşlar fotoğraf eğitiminin bundan ibaret olamayacağını kavrayamıyor. Fotoğraf eğitimi dediğim şey; insanlarla nasıl iletişime girilebileceğinden tutun sokakta nasıl davranılması gerektiğine kadar çok geniş bir yelpazeye sahip.

Bir insan eline fotoğraf makinesi alıp kendini sokaklara vurduğunda neden herkesin ve her şeyin fotoğrafını kayıtsız şekilde çekme hakkı olduğunu düşünüyor? Evet, özellikle kamusal alanda her şeyin ve herkesin fotoğrafı çekilebilir (bizim ülkemizde yasalar buna izin vermiyor) ama nasıl?

Belli bir sosyokültürel konumu olan, okumuş, kariyer yapmış bazı insanlar kendileriyle aynı seviyede olmayan insanları hakir görebilir mi? “Ben senin fotoğrafını senden izin almaksızın ve istediğim gibi çekebilirim ve sen buna karşı gelemezsin” diyebilir mi? Göz göze geldiği insana bir merhabayı çok görerek makinesini burnunun dibine kadar sokabilir mi? Sert ve emrivaki tavırlarla poz verdirebilir mi? Ortamı istediği gibi değiştirerek fotoğraf yoluyla yalan söyleyebilir mi? Kapısının önünde oturup sohbet eden teyzelerin fotoğrafını çekip altına saçma sapan ve fotoğraftaki kişileri küçük gören alt yazılar yazabilir mi? Fotoğrafını çekeceği çocuklar daha da fakir görünsün diye terliklerini çıkarttırarak yalınayak poz verdirebilir mi? Ya da bir dağ başında ender görülen bir çiçeğin fotoğrafını çektikten sonra arkasından gelen diğer fotoğrafçılar çekmesin diye o çiçeği ezerek doğaya ve insana bu denli saygısızlık yapabilir mi?

Bunların tamamını yapabilirsiniz tabii ama yapmamalısınız. Çünkü her şeyden önce insan olmak gerekir, fotoğrafçı olmak sonraki aşama.

©️Hüseyin Aldırmaz. Bütün yayın hakları saklıdır. Kaynak gösterilerek tanıtım için yapılacak kısa alıntılar dışında yazar ve fotoğrafçının yazılı izni olmaksızın hiçbir yolla çoğaltılamaz ve kullanılamaz.

Yazar: www.huseyinaldirmaz.com

Lütfen bu gönderiyi paylaşın, bilgi paylaştıkça çoğalır. Beni İnstagram'da takip etmeyi unutmayın. @huseyinaldirmaz